Sayfa 3/3 İlkİlk 123
32 sonuçtan 25 ile 32 arası

Konu: E=mc2

  1. #25
    Üyelik tarihi
    Sep 2008
    Mesajlar
    144
    Teşekkür Teşekkür 
    756
    Teşekkür Toplam Teşekkür 
    284
    Toplam Teşekkür
    92 Yazısı Teşekkür aldı

    Standart

    Seçim sonrasının dinamikleri

    Yazan: cemilertem
    27 Mart 2009


    Yerel seçimler Türkiye için çok ilginç bir tarihe denk geliyor. Seçimlerden hemen sonra, nisan ayı içinde, iki önemli küresel zirve var. Birincisi G-20 liderler toplantısı. Bu toplantı da kriz sonrasının yeni işbölümü çerçevesi konuşulacak. İkinci önemli küresel buluşma noktası ise NATO’nun 60. kuruluş yıldönümü toplantısı. NATO zirvesi aynı zamanda bir “AB’nin geleceği nasıl olacak” toplantısı da olacak. Fransa, tam 43 sene önce, 5. Cumhuriyet’in kurucusu De Gaulle’ün kararıyla NATO’nun askerî kanadından ayrılmıştı. O zaman Fransa, çok açık olarak, Sovyetler-ABD arasına sıkışmayacağını, Avrupa’dan ayrı ve daha önemli –bağımsız- bir güç olduğunu anlatmak istemişti. Şimdi Fransa NATO’nun askerî kanadına dönme hazırlığında. Bu hazırlığın anlamı NATO zirvesinde daha da belirginleşecek.
    Ama Sarkozy kısaca şunu demek istiyor: “Fransa, küresel yeniden yapılanmada önemli bir rol üstlenecektir.” Bağımsız ve güçlü ulus modelinin en önemli temsilcisi olan Fransa bu modeli artık tarihe havale ediyor. Fransa’nın NATO isteği, Virginia-Norfolk’taki NATO üssüne, 800 Fransız askerinin yerleştirilmesinden ibaret değil. Sarkozy, kriz sonrası yeniden yapılanmada, olası ABD boşluğunu ve bu boşluğun Türkiye’nin de içinde bulunduğu güçlü Asya ülkelerince doldurulacağını gördü. NATO, küresel kapitalizmin gelecekteki küresel askerî gücüdür. Ulusal orduların giderek küçüleceği ve envanterlerini tümüyle NATO’ya devredecekleri yeni güvenlik konsepti nisan ayındaki zirvede oluşmaya başlayacak.
    Bu anlamda NATO artık soğuk savaş zamanından bile daha önemli bir yapı olarak yeniden doğuyor. İşte Sarkozy’nin NATO isteği bu anlama geliyor. Ve bu istekteki örtülü amaç, aralarında Türkiye ve Rusya’nın da bulunduğu birçok “yeni dönemin güçlü” ülkesini de rakip olarak görüyor. Şimdi Rusya’nın G-20 zirvesindeki en önemli çıkışı, yeni bir küresel mali sistem önerisinin ilk adımı olan, küresel yeni para önerisi olacak. Rusya’nın gerekçeleri hazır: “Doların karşılığı yok; doları şimdiye değin ABD’nin askerî gücü ayakta tuttu. Bu kriz sonrası kimsenin ABD’nin jandarmalığına ihtiyacı olmayacak. Euro’nun ise arkasında devlet, dolayısıyla savunma gücü yok. AB’nin topyekûn savunması halledilmeden, AB kaynaklı bir küresel para birimi hayal.”
    Ancak şimdi başta Fransa olmak üzere, merkez Avrupa’nın bu teze yanıtı var: “ NATO, artık Avrupa’nın savunma gücü.” Ama NATO aynı zamanda küresel bir güçte. İşte bu çok önemli nokta bize yenidünya düzeninin nisan ayında kurulmaya başlayacağının işaretini veriyor.
    Şimdi bu iki önemli zirveye Obama’nın Türkiye ziyaretini de ekleyin. G-20 ve NATO zirvelerinde küresel ekonomi ve güvenlik adımları atılırken, Obama, Irak’tan başlayıp Kafkasya’ya uzanan coğrafyanın sorunlarının “çözüm” sürecini başlatacak. Irak’ın yeniden yapılanması, Filistin-İsrail için iki devletli modelin ortaya çıkarılması, Afganistan ve İran “yumuşaması” Türkiye ziyaretinde gündeme gelecek. İran “yumuşamasında” Türkiye’nin yanı sıra Rusya da devrede olacak. İran’ın nükleer silah geliştirmekten vazgeçirilmesinin artık küresel mutabakatın bir parçası olduğunu Obama biliyor. Nitekim ABD bunun karşılığında Doğu Avrupa füze savunma sisteminden vazgeçmeye hazır. Tabii bu denklemin en önemli ayağı da enerji hatları. Enerji hatlarının inşası ve Avrupa’yla entegrasyonu Rus ve Kafkas enerji şirketlerinin küreselleşmesi, önümüzdeki dönemin önemli gündemleri arasında yer alacak. İşte bütün bu yeniden paylaşım ve inşa haritasında Türkiye’nin anahtar rolü var.
    ABD küresel düzeni yönlendirmenin Asya’dan geçtiğini artık teslim etmiş durumda. Ayrıca krizden çıkışın ve kriz sonrasının yeni ekonomisi de buradan çıkacak.
    Şimdi gelelim bütün bunlardan bizim için çıkacak sonuçlara: Birincisi: Türkiye, artık küresel sistemin askerî olarak NATO bağlamında, ekonomik ve siyasi olarak AB ve ABD ilişkileri çerçevesinde anahtar ülkesidir ve kriz sonrası yukarıda anlattığımız çerçevedeki kurumsallaşma oturdukça Türkiye’nin içinde bulunduğu coğrafyanın ve regüle ettiği kurumların önemi artacaktır. İkincisi: Birinci sonuca bağlı olarak, Türkiye’de yerel seçimler sonrası yeni bir siyasi yapılanma dönemi başlayacaktır. Örneğin Türkiye’nin en önemli sorunlarından birisi siyasi partilerin gerçek anlamda sivil kurumlar olmamasıdır. Bu anlamda Türkiye’nin ekonomik olarak işsizlik, siyasi olarak Kürt sorunu ilk akla gelen sorunları arasındadır ama bence CHP de Türkiye’nin en önemli sorunudur. Şimdi, eğri oturalım doğru konuşalım; yukarıdaki “yenidünya düzeni” çerçevesinde, Türkiye gibi bir ülkede Baykal’ın CHP’si yalnız bu memlekette yaşayanlar için değil, insanlık için de saatli bir bomba değil midir?
    İşte bundan dolayı seçim sonrası Türkiye’de gündem CHP ve Baykal operasyonuyla başlayacak. CHP yenilenmesi Türkiye için tabii ki kolay değil. Bu değişim, her şeyden önce, politik bir yeniden yapılanmayı beraberinde getiriyor.


    Obama hemen seçimden sonraki ilk hafta, 6-7 Nisan tarihinde geliyor. Zaten Erdoğan, Irak’tan Amerikan askerlerinin çekilmesinde, Türkiye’nin kapılarını açacağını söyleyerek, “hoş geldin” mesajı yolladı bile. Obama’nın ziyaretiyle Kıbrıs, AB ilişkileri ve Kürt sorununun nihai çözüm çerçevesi de Türkiye’nin önüne gelecek. Bu üç dinamik birbirine bağlı ve Türkiye’nin hem G-20’de hem de NATO’da yeni rolünü belirleyecek önemde.
    Seçim sonrası, bu alanlarda çok önemli ve hızlı gelişmelere tanık olacağız.
    Çünkü Türkiye, bu üç alanı çözmeden kendi doğusuna yönelemez. Gazze savaşı, Ortadoğu’daki denklemi İsrail aleyhine ve İran lehine bozdu. Bunun için Türkiye’ye her zamankinden daha fazla ihtiyaç var. Yeni dönemde, Türkiye, Irak’tan başlayarak İran’a kadar Ortadoğu’da Amerika’nın silah zoruyla yapamadığını ya da yarım bıraktığını yapmaya çalışacak. Örneğin Gül’ün şimdilerde gerçekleşen Irak ziyareti, kuzeydeki enerji kaynaklarını Avrupa’ya bağlamanın yanı sıra, Kürdistan Bölgesel Yönetimi’yle “iyi” ve “resmî” ilişkilerin kurulup geliştirilmesini amaçlıyor.
    Talabani’nin İstanbul’da verdiği mesajlar Gül’ün ziyaretinin altyapısını oluşturdu. Şimdi sıra PKK’ya silah bıraktırma çabalarına geldi. Yerel seçimlerde doğudaki belediyelerin nasıl paylaşılacağı da bu süreci etkileyecek. Obama ziyareti sonrası bu alanda çok önemli ve şaşırtıcı gelişmelere hazırlıklı olalım. Ama bu süreç aynı zamanda çok provakatif gelişmelere de sahne olacak. Seçimlerde, DTP’nin gücünü yitirmesi olasılığı çok güçlü. Seçim sonrası DTP’nin önünde iki yol var; ya “İmralı’ya özgürlük” gibi dar-kısır, yönlendirilmeye çok müsait –provokatif- alana sıkışacak; ya da soldaki boşluğu doldurmak üzere, Türkiye partisi olmak için, demokrasi cephesinin bir parçası, unsuru olmayı seçecek. DTP’nin birinci yolu seçmesini isteyenler belli. “Derin” güçler Kürt muhalefetini bu kısır ve provokatif alana doğru itmeye başladı bile. Zaten Türkiye’de en önemli sorun da bu. Türkiye’de muhalefet iktidarda olanın gerisinde. Onun attığı adımları okuyamıyor. Böyle olunca “karanlık-derin” olan muhalefeti yönlendiriyor. Hatta bu güçler, şimdi olduğu gibi, “muhalefetin” önemli bir kısmını temsil ediyor, onun yerine geçiyor. Böyle olunca Türkiye’nin “sol” tarafı, bu kriz sonrası, Türkiye’nin misak-ı milli sınırlarına sıkışmış, kavruk bir ülke olmayacağını göremiyor. Aslında yalnız Türkiye değil, Türkiye’den başlamak üzere Asya’nın bütün “gelişmekte olan” ülkeleri bölgesel güç olacaklar/oluyorlar. Bu anlamda G-20, nisan ayındaki toplantıdan sonra, kurumsal bir karar organı olma doğrultusunda adım atacak. Küresel kapitalizm, tek bir hegemon devletin yönlendirmesinden çıkıp, çoklu mutabakat yönetimine geçiyor.
    Bu aynı zamanda dünya devletine giden yolun başlangıcıdır.
    İşte Türkiye’nin yıllardır başını ağrıtan ve şimdi hızla çözülmeye başlayan, Kürt sorunu, Kıbrıs, AB ilişkileri meselelerini bu başlangıç açısıyla okumalıyız. Şimdi Gül’ün Irak ziyareti, Doğu’nun enerji hatlarını Avrupa pazarına Türkiye üzerinden bağlama ziyareti olduğu kadar, bir bölge barışı ziyaretidir de. Ve bu ziyareti Obama 6-7 nisanda tamamlayacak.
    Nisan ayında tabii ki bu üç küresel gelişmenin yanı sıra Anayasa tartışmaları da gündeme gelecek. Aslında Türkiye’de Anayasa sorunu siyasetin sivilleşmesi sorunudur. Bu anlamda Anayasa tartışmaları oldukça politik tartışmalar olarak gündeme oturacak. Anayasa’nın değişmesi süreci, siyasi partilerin, özellikle muhalefetin, yeniden yapılanması ile birlikte yürüyecek. Çünkü 12 Eylül Anayasası’nın çöpe atılmasına direnen bir “sol” bugün karşımızda. Siz bakmayın bazılarının 12 Eylül mağduru olup, Darbe Anayasası’na karşı çıkar görünmesine, aslında onlar var olan rejimi savunuyor ve yürürlükteki Anayasa’yı teminat olarak görüyorlar. Ancak küresel denklemler, Türkiye’nin 12 Eylül Anayasası’yla devam etmeyeceğini çok açık olarak gösteriyor. Siyasi partilerin yeniden yapılanması, seçim sistemi, demokratik katılım, kurumsal yapıların düzenlenmesi ve bütün bunlara bağlı küresel entegrasyonun gereği, bu değişimin hemen olması gerektiğine işaret ediyor. İşte bundan dolayı, seçim sonrası, küresel kriz sürecinde, başta CHP olmak üzere, Türkiye muhalefeti –solu- yeni bir başlangıç yapacak. CHP, eğer Baykal yönetimini çözecek ve tasfiye edecek bir dinamiği bulamazsa, çok kısa sürede bir Turgut Sunalp ya da Necdet Calp partisine dönüşüp, Baykal ve ekibiyle birlikte eriyecek. Ama kesin olan, Türkiye’nin bu kriz sonrası gerçek bir sol ve sosyal-demokrat dinamikle tanışacak olması.

  2. The Following 2 Users Say Thank You to ESAY.RUL For This Useful Post:


  3. 03.04.09, 20:10


  4. #26
    Üyelik tarihi
    Sep 2008
    Mesajlar
    144
    Teşekkür Teşekkür 
    756
    Teşekkür Toplam Teşekkür 
    284
    Toplam Teşekkür
    92 Yazısı Teşekkür aldı

    Standart

    Herkesin aklına gelen ama "piyasanın gel geline ilk kanan adam olmak korkusuyla" dile getirmediği soruyu soralım. Acaba kriz bitti mi? IMF parası, yaz mevsimi, banka karları v.b. yoksa 30 endeks 40000 ları mı hedefliyor?
    Grafiğe bakalım. Özellikle osilatöre dikkat. Diğer yandan RSI da aşırı alım böklgesinde. Kısa vadeli indikatörlerin aşırı alım bölgesinde olduğunu herkes görüyor. Ama soru şu, indikatörler aşırı alım bölgesinde dalgalanmaya devam edecek ve yükseliş sürecek mi? yoksa buralardan küçük ve sınırlı bir düzeltme mi olacak veya kalıcı bir düşüş trendi mi başlayacak? Önümüzdeki haftanın ilk iki günü çok önemli olacak. Osilatör yine önemli bir noktada olduğumuza işaret ediyor. 75000 lerde başlayan düşüşten bu yana osilatör hiç alım bölgesine geçmedi, çok büyük yukarı tepkilere rağmen..Ama 1-2 gün daha yükselecek bir endekste bu osilatör ala geçebilir ve manzara değişir.

    Temel! tarafa bakar isek; kısa vadede olumlu algılanan ama orta vadede olumsuz sonuçları olacak korthizon iğneleri formatındaki paketler geldi geçti. Otomotiv şirketlerinin stoklarını eritecek ama devletin açıklarını azdıracak, devletten ve yani kamudan alıp işadamlarına servise olanak sağlayacak yasalar v.b. kalıcı çözüme hizmet etmiyor bence..Şimdilik bankalar beklenenden iyi duruyor ama böyle devam etmesini çok olanaklı görmüyorum. İlk çeyrek bilançolarını göreceğiz ve o zaman krizin en kötü gününü görüp görmediğini de anlayacağız



  5. The Following 4 Users Say Thank You to ESAY.RUL For This Useful Post:


  6. #27
    Üyelik tarihi
    Sep 2008
    Mesajlar
    144
    Teşekkür Teşekkür 
    756
    Teşekkür Toplam Teşekkür 
    284
    Toplam Teşekkür
    92 Yazısı Teşekkür aldı

    Standart

    Günlük grafiğe bakıldığında;kısa vadeli göstergelerde bir negatif uyumsuzluk söz konusu ve aşırı alım bölgesine girilmesindne sonrada yükseliş sürmüş. 39200 seviyeleri çok önemli. Buranın üzerinde, siya çizgilerle gösterilen çok güçlü dirençlerin üstüne çıkılmış olacak. Şimdilik bu olasılık zayıf, çünkü önceki iki direnç aşıldıktan sonra ciddi bir düzeltme gelmedi.

    60 dakikalığa bakıldığına;
    Yine belirgin negatif uyumsuzluklar görünmekte. 37025 ve 36600 de önemli destekler var. 36600-36700 bandının aşağı kırılmaması, fiyatların girdiği yeni yükseliş kanalının hayatta kalmasıat için önemli ve bu bandın altında 35800e kafar belirgin bir destek yok.

    Gündemdeki en önemli soru IMF anlaşmasının fiyatların ne derece içerisinde olduğu. Bunun teknik analiz diline çevrilmiş hali ise, görünen negatif uyumsuzlukların makul bir aşağı gelişle ortadan kalkmasından sonra yeniden yukarı hareketin mi başlayacağı yoksa ilk etapda 35000i görecek bir düşüşün mü başlayacağı sorularına denk gelmektedir. Makro göstergelerde görünen derin bozulmaya karşın düşen MB faizlerinin Banka bilançolarına yazdığı kar ve tüketimi körüklemesi, önümüzdeki günlerde bir stabilizasyon yaşanabileceğini de düşündürüyor.

    Belki Bankalar için şöyle bir ekleme yapmak gerekir. Malum, bankaların elindeki bonolar kısa vadeli. Bu bonoların vadesi dolduğunda, yeni alınacak devlet bonoları, mevcutta taşınanlar kadar "tatlı" olmayacak, bu derece kar bırakmayacak. Hele ki, global olarak bir toparlanma yaşanmazsa, gerçek bankacılık müşterisi olması gereken reel kesim ve bireysel tüketicilerde zayıflık sürecek. Bunun bankalar için anlamı da gayet net.




  7. The Following 4 Users Say Thank You to ESAY.RUL For This Useful Post:


  8. 23.04.09, 00:48


  9. #28
    Üyelik tarihi
    Sep 2008
    Mesajlar
    144
    Teşekkür Teşekkür 
    756
    Teşekkür Toplam Teşekkür 
    284
    Toplam Teşekkür
    92 Yazısı Teşekkür aldı

    Standart IMF An-t-laşması

    Öncelikle başlığın açıklaması; IMF, genel kabul gördüğü üzere çağdaş! sömürge düzeninin merkezi organlarından biridir. Hani eskiden ortada paylaşılacak birşey olduğu zaman "yamyamlar" bir araya gelir kimin ne kadar yiyeceğine karar verirlerdi. Paris Konferansı, Sevr Antantı v.b. v.b...Vahşilikleri bir sırtlan'la veya vahşi köpeklerle kıyaslandığında, hiç bir eksikliği olmayan hatta fazlası olan bu fenomenleri bu hayvanlardan daha aşağalık kılan ise kuşkusuz ki doymak bilmemeleridir. Bu yamyamlar, yağmayı sürekli kılmak ve olay bazlı "yamyam"lamak yerine kurumsal yapılar oluşturmayı akıl ettiler biliyorsunuz..IMF de bunlardan biri..yani yamyamların iktisadi uşak-entellektüellerini malum amaç için bir araya getiren bir kurum..Bu yüzdendir ki IMF ile bir devlet anlaşma imzaladığı zaman, kolunun bacağının ne kadarını ona yemek olarak sunduğunun koşullarını belirlemiş demektir. Her bir IMF anlaşması bir sömürgecilik anlaşmasıdır ve içimi burkar.. IMF ve IMF an-t-laşmaları hakkında söylecenek çok şey var ama bu yazının konusu bu değil.

    Herkesin malumudur, tüm para ve sermaye piyasalarımız aylardır "yılbaşına kadar imzalanacak" - "seçime kadar kesin imzalanacak" olan IMF anlaşmasını bekliyor. IMF nin istekleri yine ahlaksızlık ölçüsünde ikiyüzlü ve tutarsız. Ama konumuz IMF nin istekleri de değil. Konumuz tam olarak şu; HÜKÜMET'in gerçekte böyle bir anlaşma imzalamaya isteği var mı?
    Koşullara bir bakalım. Ekonominin %5-7 arası küçülmesi bekleniyor. Bir sonraki yıl ise hem dünyada hem Türkiye'de, her ne kadar yamyam ağalar tersini söylesede durum benzer oranda kötü olacağa benziyor. Ve devamında seçim var. Yani zaten iktisadi koşullardan iyice bunalmış olan bir halka bir de IMF nin isteğiyle gelecek kemer sıkmaları dayatacaksınız ve sonra da seçimden iktidar çıkmayı bekleyeceksiniz. Sözün özü; hükümet IMF işini sürümcemede bırakarak, krizin hafiflemesine duacı bekliyor..Olur ya kriz bitmeye yüz tutar da IMF e gerek kalmayıverir belki...İktidar da kurtuluverir..Hükümetin politikası bence bu şekildedir.

    Burda IMF ile anlaşma yapılmalı-yapılmamalı gibi bir polemik açayacağım. Çünkü ne hükümetin IMF ile anlaşmayı sallama gerekçeleri savunulabilir ne de yamyam kuruluşun istekleri kabul edilebilir. Şimdi sağda solda pek çok neo-liberal vatandaşın "aaa ne güzel işte Gelir İdaresinin Özerkleşmesini istiyorlar, siyasi etkiden uzak kalacak, daha ne" türü, sanki TC değil IMF vatandaşı ayarındaki çığlıklarını duyabilirsiniz. Onların lügatında devlet bile karlı birer organizasyona dönüşmelidir, onlar için halk, ulus, onların ortak çıkarları yoktur. Onlara göre herkes "karlı" birer organizasyon olsun yeter, zaten herşey yoluna girecektir. Öyle ya "herkesin şansı eşittir", "herkes kendini karlı bir organizasyona dönüştürebilir" "sağlık sistemi de, eğitim sistemi de ve hatta güvenlikle adalet bile karlı olmalıdır..Kar etmeyenin yaşamaya bile hakkı yoktur, asgari ücretle bile..Sözün özü; dünyanın sonunu getirecekse bu neo-liberal yamyamlar getirecek......
    Konu dağıldığı için bir toparlama ihtiyacı ile son sözü söyleyeyim.
    Kriz derinleşmedikçe veya başka siyasi dinamiklerle Türkiye manipüle edilmedikçe hükümetin kısa vadede IMF ile bir anlaşma imzalamaya bence niyeti yoktur..
    Konu ESAY.RUL tarafından (27.04.09 Saat 20:00 ) değiştirilmiştir.

  10. The Following User Says Thank You to ESAY.RUL For This Useful Post:


  11. #29
    Üyelik tarihi
    Nov 2008
    Mesajlar
    60
    Teşekkür Teşekkür 
    87
    Teşekkür Toplam Teşekkür 
    63
    Toplam Teşekkür
    35 Yazısı Teşekkür aldı

    Standart

    Metin Münir 29 Nisan 2009-Milliyet

    Pazartesi günü birçok gazetenin ekonomi sayfalarında devletin resmi haber ajansı Anadolu Ajansı’ndan (AA) alınan bir haber vardı.
    Habere göre, Uluslararası Para Fonu ile görüşme halinde bulunan Türkiye, fonun “Esnek Kredi Hattı” imkânının “maliyetli olması nedeniyle “kabul etmiyor”muş. “Yetkililer” Türkiye’nin uluslararası para piyasalarından “daha az maliyetli kredi bulabileceğini” belirtiyorlarmış. “Fonla yapılacak üç yıllık stand-by ise “piyasanın altında maliyet imkânı getiriyor”muş.
    Korkarım bu bilgiler doğru değildir.
    Bir defa “Esnek Kredi Hattı”ndan alınan kredinin maliyeti ile normal stand-by anlaşmasının maliyeti aynıdır. Bu, fonun web sitesinde, kurumun yeni kredi felsefesi ile enstrümanlarını açıkladığı sayfalarında açıkça belirtiliyor.*
    AA bu haberi niye yaptı?
    Her iki kredinin de faizi yüzde 2.32.9’dur. Vadeye göre 2.73.6’ya kadar çıkıyor.
    Her iki kredinin maliyetinin eşit olması yanında maliyet Türkiye’nin başka kaynaklardan elde ettiği veya edebileceği kredilerden düşüktür.
    Ama Türkiye, başka kaynaklardan, yani uluslararası para piyasalarından, “daha az maliyetli kredi” bulamaz. Bulabilseydi IMF’ye gitmezdi.
    IMF’den 20 ila 40 milyar dolar kredi alınabileceği konuşuluyor. Çocukken uzun süre güneşte şapkasız bırakılıp beyni sulananlar hariç herkes bilir ki, Türkiye ne uluslararası para piyasalarından bu kadar borç bulabilir ne de İsa’nın su üzerinde yürümesine benzer bir mucize gerçekleştirip bulması halinde, borç “daha az maliyetli” olur.
    O zaman açıkça, doğru olmayan bu haberi AA neden piyasaya sürmek ihtiyacını duydu? Cevabı bundan daha ilginç olabilecek soru da şu: Bu palavraları AA’ya veren “yetkililer” kim ve neden bu işi yaptılar?
    Esnek kredi hattı nedir?
    Bunların cevabını aramaya “Esnek Kredi Hattı”nın ne olduğunu anlatmakla başlamak lazım.
    “Esnek Kredi Hattı”, IMF’nin geçen ay açıkladığı bir kredi türüdür. Ekonomisi temelde iyi durumda olan ülkelere çabuk verilmek üzere dizayn edildi. Bu haliyle alıcı ülkeyi stand-by anlaşmalarından daha az töhmet altında bırakır, daha az “kötü nam”a sahiptir.
    IMF, normal koşullarda, kredi vermeden önce, uzun uzun müzakere edilen, zor şartlar içeren ve popüler olmayan stand-by anlaşmaları imzalatır.
    Esnek Kredi Hattı’nda böyle bir şey yoktur. Belli ön kriterlere* uyan her ülke bu kolaylıktan yararlanabilir.
    Bizim hükümet de böyle krediyi almaya bayılırdı. Ama sanıyorum ki kriterlerin hepsini karşılamadığı için alamadı. Onun için bu haberi sızdırıp, “Verdiler ama pahalı olduğu için almadık” numarası yaparak imzalamak zorunda kalacağı stand-by anlaşmasına kılıf hazırlıyorlar.

  12. The Following 2 Users Say Thank You to simba For This Useful Post:


  13. #30
    Üyelik tarihi
    Sep 2008
    Mesajlar
    144
    Teşekkür Teşekkür 
    756
    Teşekkür Toplam Teşekkür 
    284
    Toplam Teşekkür
    92 Yazısı Teşekkür aldı

    Standart

    ABD deki fotografa yakından bakalım. Aşağıdaki olguların hepsini bir şekilde
    birbiri ile ilgili, ancak biz işin kolayına kaçıp, kavramsal soyutlamalar
    yerine basit olgulardan yola çıkarak bir şeyler elde etmeye bakalım

    1) Patlayan kredi sistemi balonu
    2) Hızla gerileyen varlık değerleri
    3) Batan şirketler
    4) Güvensizlik
    5) Kağıt üzerinde yapılan oynamalarla -şişirilmiş varlık değerlemeleri ile -
    canlı gösterilen finansal kuruluşlar (-ki aslında yaşayan ölüler
    durumundalar). Karikatürize ederek açıklayacak olursak, elinizde bir mal
    var. Piyasada bu mala 1 lira veren bile yok. Ama siz, bu bir zamanlar 10
    lira ediyordu, o yüzden hadi 10 olmasın ama 5 lira göstereyim değerini
    diyorsunuz bilançonuzda. Mantığı da şu; nasılsa bu yine bir gün 10 lira
    edecektir. Etmesi için de yani alıcı oluşturmak için de bol bol para basarız
    olur biter. İyi de hani kapitalizm demek varlık değerlemesini piyasanın
    yaptığı sistem demekti..
    Geçen yıl kriz boyunca, hep FED in aldığı önlemlerin, zaten hormondan hasta
    olmuşhastaya tekrar hormon vermek olduğunu ve uzun vadede dananın
    çatlayacağını söyledik. Bu fikrim değişmedi. hatta dana zaten kısmen
    çatladı. Sonuçta büyük ölçüde finansal sistemle sınırlı olan hastalık artık
    ABD nin en küçük iktisadi hücresinin bile sorunu haline geldi. Gelinen nokta
    şu;

    - 7/24 para basma hizmeti veren FED
    - Diğer varlıkların ABD doları karşısında hızla değer kazanması (petrol,
    altın v.b.)
    - Yükselen ABD tahvili faizi
    - Varlıkların (hammaddeler ve enerji dahil) değerlerinin artması nedeniyle
    kaçınılmaz olarak üretim maliyetlerinin artması ve enflasyonun artması
    -Not: FED in yükselecek enflasyona karşı yapabileceği hiç bir şey yok...

    Yani faizler yukarı (tüketim eğilimini düşüren bir faktör), enflasyon yukarı
    (tüketimi azaltan, güveni azaltan, tasarruf eğilimini körükleyen bir
    faktör), USD ye olan güvenin azalması nedeniyle tasarruf eğiliminde
    görülecek farklılaşmalar (finansal sisteme darbecikler), enerji ve emtia
    fiyatları yukarı............

    Yani durgunluk altında talepden kaynaklanmayan bir enflasyon
    olasılığı...Bunu 1 yıl öncede söylemiştim..İlk ve yakın olan öcü resesyondur
    ancak resesyoa karşı ABD nin alacağı tavra göre sıradaki ve en önemli öcü
    stagflasyondur ve olasılığı geçen yıl göründüğünden çok daha yukarılardadır.
    Bütün bu yazdıklarımı, DJI haftaya çökecek öyleryse borsalar da VOB da
    hemen çökecek diye algılamayın. Bu işlerin çok büyük dinamikleri var. ABD
    deki sistem çatır çatır çatırdarken, ABD dolarının değer kazandığını -tüm
    para birimlerie karşı- unutmayın.. ben en kötü günü yaşamadığımızı
    düşünüyorum halen ancak ABD de işler umulduğundan çok daha çabuk yoluna
    girer ve belkide her yer güllük gülistanlık olur, kim bilir..

  14. The Following User Says Thank You to ESAY.RUL For This Useful Post:


  15. #31
    Üyelik tarihi
    Jun 2009
    Mesajlar
    15
    Teşekkür Teşekkür 
    90
    Teşekkür Toplam Teşekkür 
    26
    Toplam Teşekkür
    10 Yazısı Teşekkür aldı

    Standart

    Sayın Esay açıklamalarınızın anlatımlarınızın devamını bekliyoruz. Güzel bir topic olmuş.Başarılar. Bol kazançlar.
    Halk içinde mûteber bir nesne yok devlet gibi
    Olmaya devlet cihân da bir nefes sıhhât gibi

  16. #32
    Üyelik tarihi
    Apr 2008
    Yer
    teprik ederim
    Mesajlar
    14.503
    Teşekkür Teşekkür 
    66.763
    Teşekkür Toplam Teşekkür 
    55.837
    Toplam Teşekkür
    13.699 Yazısı Teşekkür aldı

    Standart

    cümleten günaydın bol kazançlar ... teprik ederim ..
    2013,00

Konu Bilgileri

Users Browsing this Thread

Şu an 1 kullanıcı var. (0 üye ve 1 konuk)

Yer imleri

Yer imleri

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •